Barzaniler |
Mühtedîlikten Osmanlı'ya, İngilizler'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana...
Hahamların torunları: Barzanîler
Kaliforniya Üniversitesi İbranî Dili Profesörü Tona Sabar'ın ilginç iddiasına göre, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı
Yirminci yüzyılın başlarından itibaren Kuzey Irak Kürtlerinin tarihinde mühim rol oynayan Barzanî aşireti ve bölgedeki ilk faaliyetleri hakkında bizde ciddî bir araştırma yapılmamıştır. Son zamanlarda Mesut Barzanî'nin bazı açıklamaları ile bir kez daha gündemimize gelen bu ailenin tarihî serüveninin özeti, dikkate değer.
Kuzey Irak'ın Hakkâri'ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bağlı "Zibar" nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanlı Arşivi belgelerine göre 1909'da yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştürülmüştü.(1)
Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yerleşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu nedenle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulundurmak zorunda kalmıştı.(2)
Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yerleşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu nedenle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulundurmak zorunda kalmıştı.(2)
Aslında bu aşiretler çok büyük aşiretler değildi. Meşhur Kürt tarihçilerinden Mehmed Emin Zeki, "1931'de Barzan aşiretinin 2750 hane olduğunu, yerleşik hayata geçip bağcılık, tütüncülük ve hayvancılıkla uğraştıklarını" yazar. (3)
Nakşibendiliğin yayılışı
Barzan Köyü'nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilmesek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzanî Ailesi'nin rolünü biliyoruz. Bu aileden bilinen ve Barzan Kalesi'ni yapan ilk lider, Mesud'dur. Büyük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yerden damat olarak gelen Mesud, oğlu Said'i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said'den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti. Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi duyarak Barzan Köyü'nde bir tekke kurdu.(4)
Bu yıllarda bölgede Kadirîlik ve Nakşîlik önem kazanmıştı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlânâ Halid-i Bağdadî'dir (1777-1837). 1809 yılında Hindistan'a giderek Abdullah-ı Devlevî'den (ks.) hilâfet alan Halid, kısa sürede bölgenin en etkin şeyhi olmuştu. Özellikle Hakkâri'li Abdullah Nehrî ve Palulu Ali Septî (Şeyh Said'in dedesi) aracılığıyla Kuzey Irak ve Doğu Anadolu'da yayılan Halidîye, Barzanîleri de tesir sahasına almakta gecikmemişti. Nehrîlerden Seyyid Taha, Barzanlı Şeyh Taceddin'e hilâfet vererek Barzan'daki tekkenin aktivitesini hızlandırmıştı.(5)
Şeyh Taceddin'den sonra yerine geçen oğlu I. Abdüsselâm, Seyyid Taha tarafından fıkıh dersleri almış olmanın da avantajıyla ilişkilerini sıklaştırmış, hatta zaman zaman Halid-i Bağdadîyi (ks.) bile ziyaret etmişti. Kürt kaynaklarına göre I. Abdüsselâm bu ziyaretlerinin birinde Mevlânâ Halid'den bölgenin Nakşî halifesi olma iznini de almıştı. 1872'de şeyhliği oğlu Muhammed'e bırakarak vefat etti.(6)
Siyasî Kürtçülerden M. Sıraç Bilgin, "I. Abdüsselâm, Osmanlıların mecbûrî iskânına ve zorla askere almalarına karşı ayaklanmış, görüşmelere gittiği Musul'da asılmıştı"(7) dese de ne Osmanlı kaynakları ne de konuyla ilgili Kürt kaynakları bu bilgileri doğrulamamaktadır.
I. Abdüsselâm'ın öldürülmesi olayı ile ilgili Hollandalı Kürdoloji uzmanı Martin Van Bruinessen oldukça farklı ve ilginç şeyler anlatmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre, Seyyid Taha'nın kardeşi Şeyh Saleh'den hilâfet alan I. Abdüsselâm, şeyhinin ölümü üzerine kendisini şeyh ilân etti. Buna kızan Seyyid Taha'nın oğlu ve yeni şeyhi Ubeydullah, 'Abdüsselâm ve müridlerinin delirdiklerini, şeytanın kurbanları olduğunu" ileri sürerek, ona savaş açtı. Şeyhlerinin yenilmesine rağmen Abdüsselâm'ın müridleri onu mehdi ilan ettiler. Abdüsselâm da korkusundan saklandı. Daha sonra da öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed, Şeyh Ubeydullah'a bağlılığını bildirdi. Fakat Ubeydullah'ın Hicaz'a sürülmesinden sonra bu kez de Muhammed Barzanî mehdiliğini ilan etti. Bu, bölge halkı tarafından benimsenmedi. Bölgede Bar zanîler "divâne" olarak adlandırılmaya başlandılar.(8)
Muhammedi Barzanî
Kürt kaynaklarına göre I. Abdüsselâm'ın yerine geçen Muhammed, zâhid, aşiret ve kabile kavgalarından kaçanların sığınağı, aktif bir insandı. Osmanlıya yapılan şikâyetler sonucu Bitlis'e sürülmüş, ve bir kaç yıl sonra da sürgünden dönmüştü. Ondan sonra da kimseyi kabul etmemiş ve 1903'de yerini oğlu II. Abdüsselâm'a bırakarak vefat etmişti.(9)
Şeyh Muhammed'in oğlu Molla Mustafa Barzanî anılarında, "1903-1904'de bir gün köylerini basarı Hamidiye Alayı mensuplarınca tutuklanarak, ailece Diyarbakır hapishanesine konduklarını, bir buçuk yıl kaldıktan sonra döndüklerini" anlatmaktadır.(10)
Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Osmanlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşiret ve tarikat kavgaları rol oynamıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.(11)
Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Osmanlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşiret ve tarikat kavgaları rol oynamıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.(11)
Barzanî aşireti 1898'de Becil ve Fakih Abdurrahman aşiretleriyle siyasî, Eylül 1903'de Şemdinanlı Şeyh Muhammed Sıddık Nehrî'yle dinî nüfuz mücadelesi olarak değerlendirebilecek çatışmalar yaşamıştı.(12)
Aslında Şeyh Muhammed ilginç bir insandı. Kekeme olması nedeniyle tam bir medrese eğitimi alamamış ve babasının daha onun medrese talebeliği döneminde vefatıyla henüz talebe iken; postuna oturmuştu. Rus Kürdolog Bazil Nikin'e göre, kaba yöntemlerle kendi nüfuzunu sürdüren Şeyh Muhammed, Şeyh Ubeydullah Nehrinin Osmanlı yönetimince 1880 Kürt isyanı nedeniyle Hicaz'a sürülmesinden sonra bölgedeki nüfuzunu daha da arttırmış, civardaki aşiret liderlerine birer birer boyun eğdirmişti. Bundan sonra o da babası I. Abdüsselâm gibi mehdiliğini ilân etti. Mehdiliğini ilân etmekle kalmadı, Musul'a ve dolayısıyla Osmanlı'ya "cihad-ı mukaddes"(!) ilân etti. Mehdiliğini ve cihad çağrısını kabul etmeyenleri acı bir son, feci ölümler bekliyordu. Zibar aşireti liderlerinden Molla Perisey'in başına gelenler korkunç ve tüyler ürpertici idi. Molla parça parça edilerek öldürülmüş, bu parçalar oyulmuş yaşlı bir ceviz ağacının gövdesine konarak yakılmıştı.
Barzanîlere bağlı Becil Şeyhi Nehrili Şeyh Muhammed Sıddık'a yazdığı bir mektupta, "Burada adlarını bile ağza almak istemediğim bu rezil aşiretin ve bu kötü ruhlu ailenin bana ettikleri namussuzca işler, onur kırıcı işler de var ayrıca. Burada senin tarafsız kararını istiyorum. Bilirsin ki, onlar Kur'an-ı Kerim'e bile acımamış ve onun sayfalarını çöpe atmışlardır. Benim mescidimi kirletmişlerdir" diyordu.(13)
Yahudi Barzanîler