sabetaycılar |
9 günlük bayram tatili benim için rahat okumalara fırsat olur. Marc David Baer'in yazdığı 'Selanikli Dönmeler' yıllardır üzerinde çalıştığım, düşündüğüm bir konu olunca satır satır eğildim. Notlar aldım. Birçok yeni bilgi edindiğim halde doğrusunu söylemek gerekirse Baer'in kitabı beni tam olarak tatmin etmedi. Ne zaman Sabetayizmle ilgili şöyle dört başı mamur bir kitap çıkacak diye de düşündüm. Baer'in titiz çalışması bile mevcut soruların birçoğunu cevaplamıyor. O halde ben de Sabetayizm araştırmalarında nereye geldik ve Baer'in kitabı hangi yeni bilgileri ilave ediyor, sizin için kaleme aldım. Tarih yazımımızı tepetaklak okumaya hazır mısınız?
Marc David Baer'in kitabı
(Selanikli Dönmeler / Doğan Yay. 2011) aklımızdaki soruları cevaplamaya yetmiyor. Çünkü sabetayizm Türk tarihinde yok sayılmış bir disiplin! Ve o kadar çok soru birikti ki...
Dinsel ritüelleri halen devam ettiriyorlar mı? Örneğin 18 emir halen ihlal edilemez kurallar mı?
Cemaatin lideri tek kişi mi, yoksa her kolun ayrı bir lideri mi var?
1900'lü yılların başında olduğu gibi ortak bir sandıkları var mı? Karar defterleri var mı?
Cemaatin mensubu kaç kişi?
Yeni kuşak, Sabetayist kimlikten ne kadar haberdar? Sorular uzayıp gidiyor...
Asıl mevzuya ise bir türlü giremiyoruz. 1600'lü yıllarda yaşamış Sabetay Sevi'nin öğretileriyle günümüzü birleştiremiyoruz.
Anadolu'da gizli din yaşayan onlarca cemaat var. Halen var. Gidin Trabzon köylerinde gizli Hıristiyan görünürde Müslüman olan köylüler bulursunuz. Sabetayizmin önemi yönetici sınıfın onlardan oluşmasıdır. İktidar, finans, eğitim, kültür ve sanatta hep onların sözü geçti. O zaman akıllara şu soru geldi: Bir kast sistemi mi var?
Kimi tarihçi, gazeteci, aydın bu soruyu önemsiz buldu kimi ırkçılıkla suçladı. Oysa yakın tarihimize samimiyetle bakan ve Türkiye'yi anlamak isteyen her kişinin aklını başından alacak ilginçlikte bir konudur.
Bakınız... Adnan Menderes ve ailesinin bütün akrabalık ilişkileri üzerinden bir kitap yazıldı. Efendi kitabı Evliyazade Ailesi üzerinden Menderesler'i anlatıyordu. Menderes ailesinin aslında sabetayist olduğunu tez edinmişti. Kitap çıktıktan kısa bir süre sonra hayattaki tek oğlu Aydın Menderes'i ziyarete gittim. Kitabı sordum. 'İddialara ne diyorsunuz, itirazınız var mı?' dedim. 'Hayır' dedi. 'Sadece bana sorulsaydı daha farklı şeyler de anlatırdım. Annem yaşasaydı üzülürdü.' Ama 'Türkiye bütün bunlarla yüzleşecektir' diye de ekledi. Sadece Menderes mi? Hayır, bu tartışmaların tozu toprağı arasında belki fark edemedik. Ama sessiz sedasız onlarca tanınmış isim, kökenlerinin Sabetayist olduğunu açıkladı. Modacı Cemil İpekçi, Halil Bezmen... Peki ya açıklamayanlar... Buzdağının alt tarafı... Kimsenin bir cadı avı başlatmasını istemiyorum...
Ama Türkiye artık bu gerçeğiyle halen yüzleşmeyecek mi?
Gelelim kitaba. Kitap reddedilemeyecek bilgilerle dolu. Ve sansasyonel bir dille de yazılmadığı için pek tartışma yaratmadı. Bilimsel bir çalışma olarak kabul edildi.
'Dönmeler orucu 5 dakika öncesinden açıyorlardı'
Bu bilgi yenidir.
Baer'den önce böyle bir ritüel olduğu bilinmiyordu. İslam kurallarını ihlal etmiş olmak için Ramazan ayında ya sabahtan yemek yiyip tüm gün Müslümanların içerisinde oruçlu gibi duruyorlardı, ya da iftara beş dakika kala orucu gizlice bozuyorlardı. Ayrıca kendi dinsel kurallarını yerine getirmeyen veya İslam'a tam olarak geçmek isteyen mensuplarına 1800'lü yıllarda işkence yapılıyormuş. Bunun için özel işkence evleri ve aletleri varmış.
SARIK OSMANLI'DA SEVİ'DEN ÖNCE VARDI
Baer, Sabetay mezarlarının başucunda sarık olduğunu yazıyor ki bu doğru değil.
Osmanlı'da Sabetay Sevi'nin
(1626-1676) yaşadığı dönemden çok önce de bazı mezarlara sarık dikiliyordu.
Baer, ayrıca Karakaş ve Kapancıların Bülbülderesi'ni kullandığını (mezarlarının büyükçe bir merdivenle birbirinden ayrıldığını) Yakubilerinse Maçka Mezarlığı'nı kullandıklarını söylüyor.
Zincirlikuyu ve Karacaahmet Mezarlığı'nı ihmal ediyor. Oysa onlarca sabetayist ailenin bu mezarlıklarda yattığını biliyoruz. Ancak mezarlıklara ilişkin doğru tespitlerde var.
MEZAR TAŞLARINDA FOTOĞRAF BULUNUR
Baer Bülbülderesi mezarlığındaki Kapancıların bölümünü şöyle anlatıyor:
'Kapancı bölümünün eşsizliği ziyaretçiyi anında etkiler. Sünni Müslümanların mezar taşlarından çoğu ve Karakaş bölümünden farklı olarak merhumların fotoğrafları bulunmaktadır.'
Evet doğru. Sünni-İslam kültüründe mezar taşına fotoğraf konmuyor. Ama özellikle Bülbülderesi'ndeki mezarlara bakın hemen birçoğunda fotoğrafa rastlayacaksınız.
Devlet varlık vergisi sırasında dönmeleri nasıl tespit etti?
'Devlet kimlerin dönme olduğunu nereden biliyordu? Birçok kişi dönmelerin nüfus cüzdanlarının üzerinde onların dönme olduklarını ortaya koyan özel bir numara olduğu konusunda tahminde bulunmuştu. Aslında bu konuda devletten daha önemli role sahip olanlar, dönmelerin vergiyi uygulayan (bürokrat veya görevli) komşularıdır.'
Bu da ilk defa edindiğimiz bir bilgidir. Ayrıca Baer tamamen kişisel ilişkiler sonucunda hazırlanan varlık vergisi listelerinde, sanıldığının aksine dönmelere çok yüksek vergiler ödetilmediğini yazıyor. Bezmen'lerin Yahudi aile Taranto'lardan Santral Mensucatı varlık vergisi sayesinde aldıklarını da ekliyor.
Yani dönmeler varlık vergisinden karla çıktılar!
SABETAYCILARIN ÜÇ KOLU: YAKUBi, KARAKAŞi, KAPANCI
Kİtaba göre sabetaycıların 3 kolunun da okulları çok net tarif ediliyor. Karakaşların okulu Feyziye Mektebi, Kapancıların okulu Şişli Terakki, Yakubilerin okulu ise Boğaziçi Lisesi (Hemen belirteyim. Yıllar içerisinde bu okullarda başka çocuklar da okumaya başladı. Ve sadece Selanik dönmelerinin okulu olmaktan çıktı) Sadece okullar değil elbet. İslami tarikatları da pay ediyor Baer. Kapancıların Mevlevi, Karakaşların Bektaşi dergahlarıyla içli dışlı olduğunu anlatıyor. Bu da bugüne değin net bir bilgi değildi. İslam sufizminden etkilendiğini ve bu tarikat dergahlarında örgütlendiğini biliyorduk. Ama kollara göre ayırmamıştık.
Tarihimizde hep bir üçleme merakı vardır. Siyaset dünyamıza yön veren troykalar, futbol dünyamızın üç büyükleri vs. Hep bir üçleme merakıdır gider. Tarihin dolambaçlı yollarında ilerlerken karşınıza tuhaf denklemler çıkar. Anlam veremezsiniz. Örneğin Hacim Muhittin'in Anılarını okuduğumda aklıma gelmişti. Ragıp Nurettin (Eğe) Paşa Uşak kongresinin son günü gelmiş ve kongrenin iptal edilmesini istemişti. Ancak Hacım Muhittin Bey'in kulağına da fısıldamayı ihmal etmemişti: 'Üç grubun adına geliyorum. Kongreyi lütfen erteleyelim.' Tabii ki iptal edilmiş ve 3 grubun ortak kararıyla yeni kongre yapılmıştı. Hangi üç gruptu? Çözememiştim. Sakın bizim şu üç kol olmasın... Geçelim...
MUMYANIN BURNU KIRILDI
Yine de Karakaşlar en önemli türbeleri olan Osman Baba türbesini Selanik'te bırakmış ve bu türbeyi ziyaret etmek için şehre gelmeye devam etmişlerdir.
Oysa yazarın atladığı bilgi şudur. Osman Baba'nın mumyalanmış cenazesi 1900'ün başında İstanbul'a getirildi. Mezar nakil işlemi sırasında kalabalıktan ve coşkudan mumyanın burnu kırıldı ve koptu. Kapancılar yıllarca Karakaşlarla 'burunsuzlar' diye dalga geçti.
EN İLGİNÇ ÇEŞMEYİ YAPTIRDI
Kitapta eğlenceli bilgiler de yok değil... Mesela Yakubi kolunun temsilcisi Hamdi Bey. Yakubi Hamdi Bey Selanik'te 1893'ten 1902'ye kadar belediye başkanlığı yaptı. Selanik'in modern yüzünü o yarattı. Altyapısından köprülerine meydanlarından, hastanelerine kadar Selanik'i modern bir kent haline dönüştürdü. Ama Hamdi Bey'in fantastik bir icraatı daha vardı. 'Musluğundan vişne suyu akan çeşme' yaptırmıştı. Evet, çeşmenin musluklarından her daim vişne suyu akıyordu. (Yakubilerin bir başka adı da Hamdi Bey koludur. Hamdi Bey onlar için kutsal isim sayılır. Tıpkı Karakaşlar için Osman isminin kutsal sayılması gibi. Bir Karakaş aileyi çözmenin en kestirme yolu ilk erkek çocuklarına Osman ismi verip vermediğini test etmektir. Bugüne değin hiç yanılmadım. Muhakkak ön ismi bile olsa Osman ekliyorlar.
(Kitap satır aralarında Profesör Ahmet İnsel'in akrabalarından ünlü çorap üreticisi Mısırlı ailesine kadar onlarca ismin Sabetayist olduğunu ilan ediyor. Ama bilimsel formunu yitirmediği için kimseyi rahatsız etmiyor.)
***
Ve final... Kitap birbirinden ilginç bilgilerle akıp giderken şu sarsıcı cümleyle karşılaşıyorsunuz: 'Dönmelerin organize bir topluluk olarak varlıkları sona ermiştir.' İşte buna ikna olmam mümkün değil. Çünkü halen ölüm olduğunda cenaze yeri karıştırılmıyor. Halen cemaatin öngördüğü mezara defin yapılıyor. Defin işlemlerini yürütenler de hep aynı kişiler. Sadece şunu söyleyebilirim. Sabetayizm artık bir sosyo-ekonomik bir işbirliği grubudur. Birçok cemaat üyesi dinsel özelliklerini yitirmiş, asimile olmak istemektedir. Ama yok olmamıştır. Herkes herkesi bilir. Bugün yaşadıklarımızı doğru anlayabilmemiz için 'sahici' tarihimizle yüzleşmemiz zorunludur. Sabetayizm de 'sahici' tarihimizin en önemli kilometre taşıdır. Abartmadan, şoven ırkçılığa kapılmadan...
Gürkan Hacır
http://gurkanhacir.com/blog/2011/9/5/selanikli-donmeler-hakkinda-ne-biliyoruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder